21 Ocak 2017 Cumartesi

Bir Büyük Keşif Daha

Ülkemizin tarihi ve arkeolojik geçmişi o kadar derin ki, her yerden adına müze kurulacak eserler çıkıyor. Bizim görevimiz bunlara sahip çıkmak, korumak, değerni ve anlamını bilmek, gelecek nesillere bunların önemini anlatmak ve sağsalim teslim etmek olmalı.

NTV'nin haberi şöyle başlıyor: Marmaris'teki Bozburun Mahallesi açıklarında, Türk sualtı arkeoloji tarihinin en büyüğü olduğu öne sürülen seramik heykel bulundu. Kasım ayında bulunan Tabak batığında yapılan araştırmalarda bulunan 2 bin 700 yıllık heykelin Kıbrıslı bir tanrıçaya ait olduğu saptandı. Devamını buradan okuyabilirsiniz.

2 Mart 2016 Çarşamba

Ne zaman adam oluruz?

Ne zaman adam oluruz biz? Bu topraklar üzerindeki her değere "bizden önce, gavur işi" diye bakmadığımız ve onu sahiplendiğimiz zaman adam olur muyuz dersiniz? Haber için tıklayınız: http://www.ntv.com.tr/turkiye/tarihi-roma-anitina-zalim-yazdi,O2BiHTv3mkOoSYC8wb2OYg

27 Kasım 2015 Cuma

Baksı Müzesi: Hayalden Gerçeğe

Prof. Dr. Hüsamettin Koçan, Üniversitemizin konuğu olarak bir konuşma yaptı bugün. Ben de zevkle ve heyecanla dinledim. Haberine buradan ulaşabilirsiniz. Baksı Müzesinden (www.baksi.org) haberim vardı. Hüsamettin Koçan'ın da doğup büyüdüğü Baksı köyünde bir müze kurar. Ama ne müze. Avrupa Parlamentosundan ödül alır, TBMM'den de... Bir köy odası inşaa ederek başlar işe. Gelişir, gelişir, ve özgün bir eser çıkar ortaya, yaşayan bir eser.

Konuşmasından çıkarılacak çok şey vardı Hüsamettin Hocanın. Mesela babasından bahsetti. Oğluna güvenen, "Bu senin hayatın, sen ne istiyorsan onu yap" diyen babasından. Babasından çekindiği halde, babası ona hayatını yaşamasını söylemiş. İstediği kişiyle evlenmesini, ailenin yaşam tarzına uymayan birisi olduğu halde. Babası demiş ona, "İyi birisi mi?" diye. İnsanoğlunun her zaman hatırında tutması gereken bir yaklaşım bunlar. Kim çocuğuna diyebiliyor, hayat senin, istediğini yap diye. Kim soruyor "Evleneceğin kişi iyi bir insan mı?" diye. Varsa yoksa "mayışı va mı mayışı?".

Hüsamettin Hoca, köyünün kültürel erozyona uğradığını görünce karar vermiş oraya bir köy odası yapalım diye. Böylece o bölgenin kendi kültürünü yeniden tanıması için vesile olsun istemiş. Sonra o köy odası gelişmiş gelişmiş ve özgün bir eser olan Baksı Müzesi ortaya çıkmış. Diyor ki "Hiçbir şeyi örnek almadık. Sadece özgün olsun, kendine has olsun istedik." Böylece ortaya böyle bir eser çıkmış.

Bizde müze deyince akla hep bazı tarihi eserlerin sergilendiği ve turizmle ilgili yapılar gelir. Ama Baksı Müzesi, yaptığı atölye çalışmaları, özellikle kadınların geleneksel el sanatlarını modern yöntemlerle birleştirmesi, yönetim kurulunun kadınlardan oluşması, burada üretilen yerel zenginliklerin yöre halkına ekonomik getirisinin olması vb. pekçok unsur ile yaşayan, yaşatılan, herkesin katkı verdiği, herkesin kazanımlar edindiği yaşayan bir organizma. Ve bu anlamda gerçekten bir müze. Olması gerektiği gibi bir müze.

Avrupa Parlamentosunun yarışmasına ciddi bütçeleri olan müzeler de başvurmuş Türkiye'den. Fakat demişler ki "Onların ruhu yok. Sizde ruh var." İşte Baksı'yı farklı yapan, onun bir ruhunun olması.

Hüsamettin Hocanın konuşmasını zihnimdeki bazı sorulara cevap bulmak için daha bir dikkatli dinledim. Zira bir hayalim var dostlar, Etrim'in bir müzesi olsun. Şimdilerde kullanılmayan ilkokulum, lojmanı ve deposu bir müzeye dönüşsün. Buraya köyümün kültürü ile ilgili şeyleri koyalım. Eski köy yaşamına ait fotoğraflar, anılar, nesneler burada sergilensin ve gelecek nesiller bunları burada görüp tanıyabilsin. Baksı kadar iddialı değilim elbet. Yani keşke kök boyası atölyelerinden tutun da halı dokumaya kadar herşeyi burada yeniden yaşatabilir miyiz bilmiyorum. Ama çok istiyorum. Her kim bu işe girişir veya destek verirse birlikte çalışmayı da çok isterim.

Hüsamettin Hoca bunu başarmış. Onu örnek almamız gerek.

Hüsamettin Hocayı bizlerle buluşturan herkese teşekkür ediyorum. 


15 Eylül 2015 Salı

Aydın'da Meclis 1800 Yıllık Salonda Toplandı

Demokrasi ve meclisin anavatanıdır Anadolu. Ve buradan Dünya'ya yayılmıştır. Başkaları olsaydı bu olguyu çok iyi pazarlardı Dünya'ya. Ama biz bu konuda biraz geriyiz sanki. Önce bunun gerekliliğine, sonra tarihimizdeki yerine sahip çıkmalıyız. Bu konuda bir haber var aşağıda. Tıklayınız, okuyunuz: http://www.ntv.com.tr/turkiye/aydinda-meclis-1800-yillik-tarihi-salonda-toplandi,wW260FbnsEyaHdRSHNO9lQ

27 Nisan 2015 Pazartesi

Safranbolu: Ni oldu sağa, ni oldu boyle?

Geçen Cumartesi Safranbolu'daydık. Tüm arkadaşlar toplandık, kahvaltı sonrasında Safranbolu'da güzel bir gezinti yaptık. Hava çok güzeldi, tam gezi havasıydı. Ben biraz hastaydım, güneş de ezdi bayağı, ama yine de güzeldi. 23 Nisan'ı da fırsat bilenler Safranbolu'ya akın etmişti sizin anlayacağınız.

Ancak son birkaç gidişimde, beni rahatsız eden birşeyler olduğunu fark ettim. Birincisi, 13 yıl aradan sonra tekrar gittiğim Yörük Köyünü Safranbolu ile karşılaştırdığımda, Yörük Köyü doğal yapısını daha çok korumuş ve turizmin o yıpratıcı etkisinden, kalabalıklığından, tabela kirliliğinden vs. nasibini henüz almamış durumda.

Oysa Safranbolu, belki varlığını turizm gelirlerine borçlu borçlu olmasına da yoğun kalabalığın, heryere olur olmaz asılmış tabelaların, Eski Çarşının içinden geçen yoğun trafiğin, yine Eski Çarşı'da sokak aralarına kadar girebilen araç yoğunluğunun, neden bozulduğunu bilmiyorum ama bir türlü eski güzel ve orijinal haline dönmemiş bozulmuş kaldırımlarının, heryerin toz toprak içinde olmasının etkisiyle sanki hızlıca yaşlanıyor gibi geldi bana. Sanki daha bakımsız ve üzerinden para kazanılmaya odaklanılmış, orijinalliği, güzelliği, nefaseti bir kenara itilmiş gibi. Bilemedim, ama eski Safranbolu yok sanki. Umarım yanılıyorumdur.

Amfitiyatro Deyip Geçmeyin

Amfitiyatrolar, antik çağın günümüze kazandırdığı çok önemli mimari eserler. Hala yaygın bir kullanıma da sahip. Örneğin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul Salonu da yeni düzenleme ile bir amfitiyatro şeklini almıştı.

Amfitiyatroların çok önemli bir özelliği vardır, seyirci denize veya manzarası güzel bir yere bakar. Yani sahnenin arkasında deniz vs. kalır. Bu sayede eser sahnelenirken, seyirci güzel bir manzarayı da izler.


Zonguldak Belediyesi, İl Emniyet Müdürlüğünün altındaki plaja yeni tesisler kazandırmak için bir proje hazırlamış. Güzel görünüyor. Ancak bir ayrıntı, işte buraya yapılacak amfitiyaronun yönü ayrıntısı. Sahne kara tarafında, dolayısıyla seyirci denizin, yıldızların, bulutların, martıların oluşturduğu manzaradan mahrum, sahne arkasında yoğun araç trafiğininin ve bahçesiz Bahçelievler mahallesinin birbiri üzerine yıkılacakmış gibi duran apartman görünümüne maruz kalacak. Bırakın, azıcık da olsa şu farkında olmadığımız denizin tadını çıkarsın; sahnede sergilenenin yanında bu da bir ikram olsun :)